''ölüm eski bir şey ama herkes için yenidir.''


https://www.youtube.com/watch?v=g9iBCVMpNXE

*
‘gerçekten, dünyada kucağında sağlıklı bebeğiyle güzel bir anneden daha etkileyici bir şey var mıdır acaba?’

*
‘eskiden, daha doğrusu, yakın zamana kadar memurlarımızın rüşvet aldığından, yollarımızın olmadığından, ticaretimizin kötü yürütüldüğünden, hukuk sistemimizin kötülüğünden yakınıyorduk. Oysa sonra anladık ki, toplumsal yaralardan söz etmek boşuna zaman kaybetmekten başka bir işe yaramıyor, bizi yalnızca bayağılığa ve ukalalığa götürüyor, gördük ki, toplumun önderleri ve suçlayıcılar denilen aklı evvellerimiz bir işe yaramamaktadır ve bizler boş yere çabalayıp durmaktayız, bir çeşit sanattan, bilinçsiz bir yaratıcılıktan, parlementarizmden, barolardan, bilmem daha nelerden dem vuruyoruz ama karnımızı doyuracak bir lokma ekmek bulamazken ve en kabasından batıl inançlar iflahımızı keserken, anonim şirketler sırf dürüst insanımız az olduğu için karınlarını, ceplerini tıka basa doldurmaktadırlar; devletin yerleştirmeye çalıştığı özgürlükse hiç işimize yaramamaktadır, çünkü köylümüz, sırf meyhanede içebilmek uğruna kendi kendini soymaktan memnundur.’


*
‘bedensel hastalıkların nereden kaynaklandığını az çok biliyoruz; ama ruhsal hastalıklar kötü eğitimden, çocukluktan başlayarak kafalara doldurulan gereksiz bir sürü şeyden, sözün kısası, toplumdaki bozukluklardan oluyor. Toplumu düzeltin, bu hastalıklar kalmayacaktır.’

*
‘zaman (bilindiği üzere) bazen kuş gibi uçar gider, bazen sümüklüböcek gibi ilerler; ama insanın en çok  hoşlandığı, onun çabuk mu, yavaş mı geçtiğini farketmemesidir.’

*
‘üniformalı uşaklar, saygılı hizmetçiler, demokrat duygularını incitiyordu.’

*
‘birden, o tertemiz kolların bir gün boynuna dolanacağını, o mağrur dudakların öpüşlerine karşılık vereceğini, o zeki gözlerin sevgiyle… evet, sevgiyle onun gözlerinde duracağı geliyordu gözlerinin önüne ve o anda başı dönüyor, bir öfke patlaması daha yaşayana dek bir anlığına kendinden geçiyordu.’

*
‘benim için ya hep ya hiçtir. Cana candır… benim hayatımı aldıysan, sen de kendi hayatını vereceksin bana; acımadan ve dönüşü olmayacak biçimde. Yoksa başka türlüsünü istemem.’

*
‘şöyle düşünüyorum: annem babam çok mutlular! Babam altmış yaşında ve çalışıyor, hala ‘geçici’ önlemlerden söz ediyor, hastaları iyi etmeye uğraşıyor, köylülere yardım ediyor, kısacası keyfi yerinde… annemin de bir sıkıntısı yok: günleri çeşitli uğraşlarla öylesine dolu ki, ah vah etmeye, bir şeylerden yakınmaya zamanı olmuyor… bana gelince, şöyle düşünüyorum: işgal ettiğim yer öylesine küçücük, evrende bulunmadığım ve umurunda bile olmadığım alanın yanında öylesine ufacık, yok sayılacak kadar küçük ki… ve yaşayacağım zaman dilimi benim bulunmadığım ve bulunmayacağım sonsuz zamanın yanında öylesine az ki… oysa bu atomun, bu matematiksel noktanın içinde kan dolaşıyor, bir beyin çalışıyor, birtakım istekleri var… ne kepazelik! ne saçmalık!’

*
‘insanın oğlu kendinden kopmuş bir parçadır, derler. Bir şahindir oğul: canı istedi uçup geldi yanımıza, canı istedi, uçup gitti… seninle ben bir ağaç kovuğunda iki mantar gibiyiz, diz dize otururuz, bir yere gidemeyiz. Yalnızca ben kalacağım senin yanında daima… sen de benim yanımda…’

*
‘- sizi görmeye geldim Anna Sergeyevna, diye başladı. Hiç beklemediğiniz bir şey getirdim size…
 - önce kendinizi getirdiniz ki, en güzeli bu…’

*
‘dün bir bahçe çitinin önünden geçiyordum, köylü çocuklar eski halk şarkıları söyleyecek yerde hep bir ağızdan bağıra bağıra ‘zamanı geliyor artık, aşkı hissediyor kalbim…’ şarkısını söylüyorları. Al sana gelişme!’

*
‘insanların hala sözcüklere bu kadar önem vermeleri çok tuhaf! Sözgelimi, birini dövmesen de bir aptal olduğunu söylesen üzülür. Ama çok akıllısın deyip parasını vermesen bile sevinir…’

*
‘çok eski bir gerçektir ölüm, ama herkese yeni gelir.’

*
‘uzun yaşayın, yaşamak güzel şeydir. Zamanınız varken yararlanın.’

*
‘ama her zaman geçer öğlen sıcağı, akşam olur, gece olur ve acı çekenler, yorgunlar tatlı tatlı uyuyacakları huzurlu yuvalarına geri dönerler.’

*
‘rusya’nın uzak köşelerinden birinde küçücük bir köy mezarlığı vardır. Bütün mezarlıklarımız gibi bu mezarlık da hüzünlü görünür: çevresindeki hendekleri uzun zamandır ot bürümüş, gri tahta haçları eğilmiş, bir zamanlar boyalı olan başlıklarının altında çürümektedir. Mezar taşları, birileri onları alttan itip devirmiş gibi yerlerinden oynamıştır; yaprakları yolunmuş birkaç ağacın cılız gölgesi düşer yere, mezarların arasında serbestçe dolaşır koyunlar… ama aralarında insan elinin dokunmadığı, hiçbir hayvanın üzerine basmadığı bir mezar da vardır: yalnızca kuşlar konar üzerine, şafak vakti şarkılarını söylerler. Demir bir parmaklıkla çevrilidir bu mezar, ayakucuyla başucunda birer çam ağacı vardır: Yevgeniy Bazarov orada yatmaktadır.’

*
‘boşuna mıdır dersiniz onların ettikleri dualar? Sevgi, kutsal ve sadık sevgi her şeye kadir değil midir? Ah, evet! Bu mezarda ne denli tutkulu, günahkar, isyankar bir yürek yatıyor olursa olsun, üzerinde yetişen çiçekler gene de masum gözleriyle uysal, sakin bakar bize: Yalnızca ebedi huzurdan, doğanın ‘kayıtsız’, büyük huzurundan değil, ölümsüz barıştan, sonsuz yaşamdan söz ederler…’

İVAN SERGEYEVİÇ TURGENYEV
BABALAR VE OĞULLAR
Ağustos 1862


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Yelekliler Üzerine - Slavoj Zizek

''her insanda bütün insan halleri vardır.''

Alemin Sırrı : Necati Bey ve Seher Hanım'ın Hikayesi